Hz.Nuh peygamberin Kuran’ı Kerim’de geçen duası ile anlamları, Diğer dualar ve görüşlerin sunulduğu Hz.Nuh’un Duası olarak adlandırdığım Makale.

Türkçe Meali: “Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de anhcak helakini arttır.”

Hz. Nuh’un kalbi yeryüzünün zamanındaki insanların ulaştığı önü alınmaz, katışıksız kötülükten yıkanması gerektiğini sezmiştı …

Kimi zaman yeryüzünün zalimlerden yıkanmasından başka çıkar yol bulunmaz olur. Çünkü onların varlıkları Allah’ın davetinin önünde aşılmaz bir engel oluşturur.
İnsanların kalpleri ile davanın arasına girerler. işte Hz. Nuh yeryüzünde tek bir zalim ve tek bir barınakları kalmamacasına yok edilmelerini isterken bu gerçeği dile getirmişti: “Doğrusu sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar.” “Kullarım” ifadesinden Hz. Nuh’un müminleri kastettiği anlaşılıyor.

Çünkü Kur’anı, Kerim’de buna benzer yerlerde bu anlamda kullanılır bu kelime. Buna göre ya, zalimler sahip oldukları süper güçlerini kullanarak müminleri inançlarından döndürürler. Veya zalimlerin büyük bir iktidara sahip olmaları, bunun yan ısıra yüce Allah’ın onları rahat bırakması müminleri yanıltır, böylece inançlarından dönerler.
Ayrıca zalimler, kafirlerin doğup geliştiği bir çevre, bir ortam oluştururlar. Bu çevrede doğan çocuklar küfrün yaygınlaşmasına aracı olurlar. Çünkü zalimlerin oluşturduğu ortam onları kendine göre biçimlendirir. Aydınlığın doğmasına fırsat vermez. Kendi oluşturdukları sapık ortamın çevrelerini bürümesi sonucu gözlerini açamaz olurlar.
İşte Hz. Nuh’un sözleri bu gerçeğe işaret ediyor. Kur’anı, Kerim bu sözleri şu şekilde aktarır: “Sadece ahlaksız ve çok inkarcıdan başkasını doğurup yetiştirmezler … ” Onlar toplumun içinde batıl ve sapık geleneklerin yayılmasına önayak olurlar.

Bunlara dayalı gelenekler, rejimler, düzenler ve yasalar oluştururlar. Bunların gölgesinde de Hz. Nuh’un söylediği gibi ancak ahlaksızlar, kafirler yetişir. İşte bu yüzden Hz. Nuh kırıp geçirmeyi, taş üstünde taş bırakmamayı temenni eden ezici duada bulunuyor.

İşte bu yüzden yüce Allah duasını kabul ediyor, yeryüzünü o kötülükten temizliyor, herşeye gücü yeten, karşı konulmaz gücüyle O pislikleri yıkıyor, yeryüzünü arındırıyor.

Hz. Nuh duasının sonunda yaptığı yok etmeyi, kırıp geçirmeyi, ezmeyi öngören bedduasının, yanısıra şunları da söyluyor: Zalımlerın de yalnız helakını artır.” Yani onları yok et köklerini kurut. Bunun yan ısıra şu ürpertici, şu sevimli yakarış yer alıyor: “Rabbim! Beni, anamı, babamı, evime inanmış olarak gireni, inanan erkek ve kadınları bağışla.”

Hz. Nuh’un bir peygamber olarak, Rabbinden kendisini bağışlamasını istemesi, yüceler yücesi Allah’ın huzurunda saygın bir Peygambere yaraşır bir edep tavrıdır.

Rabbi huzurunda bir kulun tavrıdır bu. insan olduğunu, hata ettiğini, kusur işlediğini unutmayan, bununla beraber itaat eden, kulluk sunan ve Allah lütfu ile kendisini bürünmedikçe amelleri ile cennete giremeyeceğini bilen bir kulun edep tavrıdır bu.

Nitekim peygamber kardeşi Muhammed de -salat ve selam üzerine olsun böyle söylemişti. işte Hz. Nuh’un isyancı, suçlu ve büyüklük taslayan kavmini davet ettiği istiğfar budur.

O, bir peygamber olarak, bunca mücadeleden sonra ve bunca yorucu çabadan sonra bağışlanma diliyor. Rabbine çalışma raporunu sunarken bağışlamasını istiyor. Ve anne-babası için yaptığı dua …

Bir peygamberin mümin anne-babasına yönelik iyiliğinin belirtisidir. Eğer anne babası mümin olmasalardı, diğerleri ile birlikte suda boğulan kafir oğlunu reddettiği gibi onları da reddederdi. (oğlu ile ilgili meseleye Hud suresinde değinilmiştir.) Özel olarak evine mümin olarak girenler için yaptığı dua da bir müminin bir başka mümine yönelik iyilik temennisinin ifadesidir. Kendisi için istediği gibi kardeşine de hayır dilemesidir. Evine mü’min olarak girenlerin Özellikle belirtilmesi, bunun kurtuluş alameti olmasından ve onların kendisi ile birlik te gemiye binecek olmasından dolayıdır.

Bundan sonra genel olarak tüm mümin erkek ve kadınlara dua etmesi de, bir müminin tüm zaman ve mekanlardaki müminlere yönelik iyi duygularının, zaman ve mekan farklılığına rağmen aradaki yakınlık bağının bilincinde oluşunun ifadesidir.

Hiç kuşkusuz bu, zaman ve mekan farklılığına rağmen bağlılarını, sağlam sevgi, köklü özlem bağları ile birbirine bağlayan bir inanç sistemine özgü Hayret verici bir sırdır. Yüce Allah bu sırrı hem inanç sisteminin özüne hem de inanç bağı ile birbirlerine bağlayan müminlerin kalplerine yerleştirmiştir.

Müminlere yönelik bu sevgiye karşın, zalimlere karşı da derin bir nefret duyuyor: “Zalimlerin de yalnızca helakini artır.” Ve sure sona erdi. Bu surede seçkin peygamber Hz. Nuh’un cihadının aydınlık bir tablosu sunuldu.
Bir de inatçıların, zalimlerin yanlışta ısrar arını somutlaştıran karanlık bir tablo çizildi. Bu iki tablo kalbe bu saygın ruha yönelik bir sevgi, bu soylu cihada yönelik bir Hayret, zorluklar ve meşakkatler ne olursa olsun, acılar ve fedakarlıklar ne kadar ağır olursa bu sarp yolda yürüme isteği ve kararlılığı uyandırdılar. Çünkü bu yol, insanı kendisi için yeryüzünde öngörülen kemal/kusursuzluk düzeyine ulaştıracak biricik yoldur. Bu yol aracılığı ile ınsan yüceler yücesi, ulu Allah’a doğru yol alır.

Türkçe Meali: “Hakkında kesin bilgim olmayan şeyı ıstemekten sanasığınırım. Eğer beni affetmez, bana merhamet etmezsen her şeyi kaybedenlerden olurum.”

Nuh’un gemisi tasvir ediliyor. Gemi, sular ortasında yürüyor, akıp gidiyor. Büyüklük ve yüksekliği ile yüce dağları andıran bu gemi içindeki canlıları dalgalar arasından suratle geçirip götürüyor. Hz. Nuh, kavminin uğradığı sonu görünce, babalık şefkatine yenilerek, bir kenarda durmakta olan oğluna: “Yavrum, gel sen de bizimle birlikte şu kurtuluş “gemisine bin ve helake giden kafirlerle beraber olmaktan sakın!” dedi. Oğlu da babasına itaat etmeyip karşı gelmiş, peygamberliğini ve ona gelen vahyi inkar etmişti.

Bu sebeple babasının çağrısına şu cevabı vermişti: “Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” Ey Allah’ım sen ne büyüksün! Allah’ın hidayet nasib ettiği kimse, doğru yolu bulandır. Allah bir kimseyi saptırırsa, artık onu doğru yola eriştirecek kimse yoktur. Hz. Nuh, oğluna hayır yolunu gösteriyordu.

Ama o, şer yolundan başkasına gitmek istemiyor ve “Beni suların taşkınlığından koruyacak bir dağa sığınacağım” diyordu.

O, tufan sularının sınırlı bir nehirden veya denizden geldiğini ve yüksek bir yerde, ya da yüce bir dağın önünde durup daha öteye gitmeyeceğini sanmış gibiydi.

“(Ey Muhammed) Sen, sevdiğini doğru yola iletemezsin, fakat Allah dilediğini doğru yola iletir” Hz. Nuh, onun boş sözüne ve dayanağına cevaben şöyle dedi. Allah’ın azabı indikten sonra bir kimseyi, azaba karşı bu dunyada koruyabilecek hiç bir şey yoktur. Kesinleşen yargısını reddedip geri çevirebilecek bir kimse yoktur. Ancak. yaratıklarından rahmet ettiği kimseler bundan müstesnadırlar. Onları bela ve musibetlere karşı koruyacak olan, yalnız Allah’tır. Nuh’un gemisini de, inananlar için kurtuluş aracı kılmıştır. Nuh ile oğlu karşılıklı tartışmada bulunurken aralarına dalga girdi ve oğlu boğulanlardan oldu.

Ey kardeşim dilersen şu ilahi haberleri oku:
“Biz de boşalan bir su İle göğün kapılarını açtık. Yeri kaynaklar halinde fışkırttık (göğün ve yerin) suları takdir edilmiş bir işin olması için birleşti. Onu kulumuz Nuh’u tahtalar dan yapılmış çivilerle birbirine çakılmış gemi üzerine taşıdık. Kendisine karşı nankorluk edılen kulumuza bızden bır mükafat olmak üzere gemi, gözlerimizin önünde akıp gidiyordu. Bunu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur? Benim azabım ve uyanlarını nasılmış (görsünler diye)” Denildi ki: ey arz! Suyunu tut ve kurut. Ey gök! Sen de suyunu yut ve yağmurunu yağdırma.” Bu bir emir ve verilen emre itaatten başka bir şey değildi. Bu, bir şeye: “ol” diyerek olduranın, yani Allah’ın emriydi. Bu, akıllı ve akılsız varlıklara yöneltilen tekvini bir emirdir.

Bu emrin hemen ardından sular azalıp kurudu; İş bitirildi, mü’minler kurtuldu, kafirler de helak oldu. Yok mudur, bundan ibret alan?!

Gemi, Cudi dağı üzerinde durup orada karar kıldı. Zalimler güruhu yok olsun, Allah’ın rahmetinden kovulsun ve acıklı azaba uğratılsın, denildi. Tefsirciler görüş birliği ederek, bu ayetlerin yüksek makamda ve zirvedeki belagat örnekleri olduklarını söylemişlerdir.

Hz. Nuh, kavminin sonunu ve maceranın, kafirlerin helakıyla noktalandığını görünce babalık şefkatinin saldırısına uğradı. Oglunun bu kötü sonu dolayısıyla derin bir üzüntüye kapıldı ve Rabblne söyle seslendi: Ey Rabbim! Oğlum benim ailemdendir. Ailemin kurtulacağını va’d etmiştin. Senin va’din gerçek, sözün doğru, hükmün adildir. Sen, hüküm verenlerin en iyisisin. “Allah’tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?

Noksanlıklardan münezzeh yüce Allah ona şu cevabı : di: Ey Nuh! Oğlun, seninle beraber gemiye yüklemeni emrettiğim aile efradından degildir. Niçin? Çunku o, yaramaz bır iş yapmıştır. Allah’a ve Resulüne küfretmiştir. Her kim olursa olsun, kafirle mü’min arasında velayet ve dostluk bağı olamaz! “İbrahim’de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir örnek var. Onlar, kavimlerine demişlerdi ki: “Biz sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız”

Hafsın kıraatine göre bu surenin 46. ayeti şeklinde okunur ki, manası da şöyle olur: “O (oğlun) yaramaz bir iştir.” Burada oğlu, kötü ve yaramaz amel olarak bildirilmiştir ki, bu mübalağa içindir.

Ey Nuh! Hakkında gerçek ve doğru olduğuna ilişkin sağlıklı bilgi sahibi olmadığın şeyi benden isteme! Allah’ın yasa ve teşriinin İptalini, halka dair takdirinin değiştirilmesini isteyen cahillerden olmamanı sana ôğütlerim.
Allah, kullarının her türlü hallerini görüp bilendir. Doğruyu Allah bilir ya, bana Öyle görünüyor ki; Hz. Nuh, oğlunun bir kenarda durduğunu gördüğü ve onun iman etmiş olduğunu, kendi aile bireyleri arasına katıldığını zannettiği için Allah’tan böyle bir İstekte bulunmuş; insanda mevcut olan evlat sevgisi, böyle bir istekte bulunmasını kolaylaştırmıştı.

Ne var ki Hz. Nuh, bu meseledeki anlayış ve içtihadında yanılmıştı. Allah ta onu kınamıştı. Çünkü o bir peygamberdi, iyi kimseler için güzel sayılan davranışlar, Allah’a çok yakın olan kimseler için günah ve kötülük sayılabilir.
Bu sebeple Hz. Nuh, kınandıktan sonra Allah’a şöyle bir maruzatta bulundu: Ey Rabbim! Hakkında sağlam bilgi sahibi olmadığım bir şeyi senden istemiş olmaktan sana ve senin yüce zatına sığınırım. Şayet beni bağışlamazsan, esirgemezsen, her şeyi kapsayan engin rahmetinle tevbemi kabul buyurmazsan, ziyana uğrayanlardan olurum. Allah seni başarılı kılsın, ey okuyucu kardeşim! ” Cennet ” Şu noktaya dikkatle bakmanı istiyorum: Din kardeşliği ve yakınlığı, soy kardeşliğinden ve yakınlığından daha güçlüdür. inanan erkeklerle inanan kadınlar, birbirlerinin dostları ve velileridirler.

Hz. Nuh’un oğlu kafir olunca, Cenab-ı Allah onun Nuh ailesinden olmadığına hükmetti. Hem şunu da bil ki; iman ve salihliğin verasetle ilgisi yoktur. “Herkes kendi kazandığına bağlıdır.” iman ve salih amelin karşılığı çoğunlukla dünyada verilir. Dünyada verilmediği takdirde ahirette mutlaka verilir. Hz. Nuh’un kavmi ile olan kıssası, mü’minlerin kurtuluşu ve kafirlerin helaki ile sonuçlandı. Bundan sonra denildi ki: Ey Nuh gemiden in. Ya da gökteki yağmurlar dinip, yerdeki sular çekilince de gemi, Cudi dağının üzerinde durup karar kılınca, ey dağın üzerinde bulunanlar, aşağıya inin denildi.

Bizden size bahşedilen bir esenlikle, Allah katından hoş ve mübarek olarak ihsan edilen güvenlik ve selametle yaşayarak aşağıya in. Sana, hayvan olsun, insan olsun beraberinde bulunanlara selamet, bereket, üreme, Rızık bolluğu ile aşağıya inin. Beraberindeki kimselerin soylarından bazısını dünya ve ahirette hayırlarla, hoş ve güzel şeylerle yaşatacağız.

Bazısını da dünyad a yaşatacağız. Ama küfür ve inadlarından dolayı ahirette elem verici bir azaba uğratacağız. Hz. Nuh’un soyu ilk zamanlarda mü’min ve iyi kimseler olup dünya ve ahirette yaptıkları iyi işlerden yararlandılar. “Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki; namazı zayi ettiler, şehvetlere uydular. Bunlar da azgınlıklarının cezasına uğrayacaklardır.” Allah’tan gelecek olan elim bir azap, bunlara dokunacaktır. Bu kıssadan alınacak genel ders ve ibret hakkında daha önce gerekli açıklamalarda bulunmuştuk. Bu kıssa ayrıca Hz. Muhammed (s.a.v.)’in peygamberliğine de delalet etmektedir. Çünkü daha önce ne kendisi ne de kavminden biri, Hz. Nuh ve kavmi hakkındaki tam, eksiksiz ve kapsamlı olan bu haberleri bilmiyorlardı. Zalimlerin sonlarının nice olduğunu da bilmiyorlardı.

Ey Muhammed! Daha önce Nuh nasıl sabrettiyse, sen de sabret. Sabırları sonunda Nuh’un beraberindeki mü’minlerin kurtuluşa erdiklerini ve küfrün, kafirlerin nasıl mahvolduklarnı da elbetteki biliyorsun. Hem şunu da bil ki, iyi son, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.

Türkçe Meali: “Ya Rabbi ben yenildim. Artık sen bana yardım et.”

Evet, “onlardan önce de Nuh’un soydaşları” peygamberlik mesajını ve yüce Allah’ın ayetlerini “yalanlamışlardı:’ Bu adamlar “kulumuz” Nuh’u “yalanlayarak” onun için “bu adam delidir demişlerdi.” Tıpkı şu zalim kureyşliler gibi. Onlar da O’nun için aynı sözleri söylemişler, O’nu taşa tutarak öldürmekle tehdit etmişler, O’nu alaya alarak üzmüşler, O’nu sert sözlerle azarlayarak kendilerine ilişmemesini istemişler, kabalıklarına son vererek gerçeğe teslim olacakları yerde “Onu görevinden alıkoymuşlar.” İşte o zaman Hz. Nuh, kendisini peygamber olarak gönderen, gerçeği duyurmakla görevlendiren Rabb’ine dönüyor.

O’na soydaşları ile arasında olup bitenlerin, emeklerinin ve çabalarının sonucunun, gücünün ve kapasitesinin sınırının raporunu sunuyor. Harcayacak hiçbir gücünün kalmadığı,-çarelerinin ve enerjisinin tükendiği bir noktada işi yüce Allah’a havale ediyor. ” Ben yenik düştüm, yardım et bana’ diye Rabb’ine dua ettı.” Takatım tükendi. Enerjim kalmadı. Gücüm bitti. Altta kaldım. “Yenik düştüm, yardım et bana”. Sen yardım et bana, Rabb’im. çağrını zafere erdir, Hakk’ını zafere erdir, ıstemni zafere erdir. Sen yardım et bana Benim fonksiyonum bitti.

Bu söz söylenir söylenmez, başka bir deyimle peygamber işi yüce ve ezici iradeli sahibine teslim ederetmez güçlü ve karşı durulmaz iradeli el, korkunç ve ezici evren çarkına işaret verir ve bu işaret üzerine evren çarkı gürültülü, gıcırtılı dönüşünü başlatır. Okuyoruz: “Göğün kapılarını açarak bardaktan su boşanır gibi bir yağmur yağdırdık.” Yeri de coşkun kaynaklar halinde fışkırttık. Her iki yönden gelen su belirli bir görevi yerine getirmek üzere birleşti:

Artık her tarafı saran, müthiş bir evrensel hareket karşısındayız. Bu hareket seçilmiş sözcükler ve deyimlerle dile getiriliyor. ifade bu eylemi doğrudan doğruya yüce Allah’a bağlayarak söze giriyor, “açtık” diyor. Böylece okuyucu “göğün kapılarını” açan güçlü eli hissediyor.

Bunu “kapı” sözcüğünün somutluğunda ve ·sözcüğün “kapılar” şeklindeki, yani çoğul biçimindeki kullanımında hissediyor. “Bardaktan su boşanır gibi bir yağmur”. Bol, sürekli, güçlü ve hızlı bir yağmur … “Yeri de coşkun kaynaklar halinde fışkırttık.” Yerden pınarın fışkırmasını somutlaştıran bu ifadeye göre su sanki yerin tümünden kaynıyor, sanki yeryüzünün tümü sayısız pınarlara dönüşüyor.

Gökten yağan yağmur suları ile yerden .fışkıran pınar suları “belirli bir görevi gerçekleştirmek üzere” belirlenmiş bir sonucu meydana getirmek için “buluşuyorlar.” Her iki yönden, gelen sular, aldıkları buyruk uyarınca akan ve yüce Allah’ın Planını gerçekleştiren uysal sular, kesinleşmiş bir buyruğu yürürlüğe koymak için birbirlerine karışıyorlar. Bu sular her yeri basan, her yanı saran, tüm yeryüzünü kaplayan müthiş bir ‘”Tufan”a dönüşünce yeryüzünü kaplayan
kirleri süpürü veriyorlar. Peygamber Nuh bu temizliği yapmaktan umudunu kesmişti, bu çevre kirliliği karşısında çaresiz kalmıştı. işte şimdi peygamberinin çaresizliğine acıyan güçlü el gelmişti. Peygamber kendisine dua edince bütün evreni harekete geçirdi. Yardımına koşan bu el, aynı zamanda Onu boğulmaktan .kurtarıyor, Onu onurlandırıyordu.