Her namazı kendi vaktinde kılmak farzdır. Çünkü vakit, namazın şartlarrındandır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Şüphesiz namaz, mü’minlere vakitli olarak farz kılındı.” (Nisâ, 4/103)  “Namazlara ve orta namaza devam ediniz.”( Bakara, 2/238) [blockquote align=”none” author=”islamveihsan”][/blockquote],

“Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl…” (Hûd, 11 /11 4)  Diğer yandan Cebrail (a.s) Hz. Muhammed (s.a.s)’e beş vakit namazın vakitlerini bizzat bildirerek, vakitleri içinde namaz kılmasını öğretmiştir. Bunlarda, bir vakit içinde iki namaz kılma uygulaması yoktur.( İbn Hanbel, I, 382, III, 330., 331, 352; Şevkânî, Neyl, I, 300) Her namazın kendi vakti içinde kılınması prensibinin istisnası, hac yapanların Arafat’ta öğle ile ikindi namazını, öğle vaktinde; Müzdelife’de akşamla yatsı namazını, yatsı vaktinde birleştirerek kılmalarıdır. Bunlardan birincisine “cem’-i takdîm”, Müzdelife’dekine ise, akşam namazı geciktirildiği için “cem’-i tehîr” denir. İki namazın birleştirilerek kılınmasına da “cem’u’s-salâteyn” adı verilir.

Arafat ve Müzdelife’deki birleştirme uygulaması konusunda, müctehitller arasında görüş birliği vardır. Çünkü, Veda Haccı sırasında Hz. Peygambber’in uygulaması ve sözleri, namaz vakitlerini belirleyen âyet ve hadisleri tahsis edecek kuvvettedir. Abdullah İbn Mes’ûd (r.a)’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Ben, Rasûlullah (s.a.s)’ın bir namazı kendi vaktinden başka bir vakitte kıldığını görmedim. Ancak iki namaz bunun dışındadır: Arafat’ta öğle ile ikindiyi, Müzdelife’de ise akşamla yatsıyı birlikte kılmıştır.” (Buhârî, Hac, 99; Müslim, Hac, 288; Tecrid-i Sarih Tercemesi, II, 487, 488, VIII, 374; A. Dâvudoğlu, Sahih-i Müslim Tercemesi, İstanbul, 1977, IV, 136)  Yine Abdullah İbn Mes’ûd (r.a), Hz. Peygamber’in vefatından sonra yaptığı bir hac sırasında Müzdelife’de akşamla yatsı namazlarını birleştirerek kılmış, sabah namazını da erkence kıldırdıktan sonra, Rasûlullah (s.a.s)’ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir: “Akşamla yatsıdan ibaret olan şu iki namazın, şu Müzdelife mevkiinde mutad olan vakitleri değiştirilmiştir. Sakın insanlar yatsı vakti girmeden Müzdelife’ye gelip de bu iki namazı erkenden birleşttirmesin.” (Buhârî, Hac, 97; İbn Hanbel V, 202; Âsım Köksal, İslâm Tarihi, İstanbul (t.y.) XVII, 273, 274)

İmam Şâfiî’ye göre ise öğle ile ikindinin, akşamla yatsının birleştirilerek kılınması; yağmur, hastalık veya yolculuk gibi özürler sebebiyle de mümkün ve caizdir.

Diğer yandan Allah Rasûlü’nün Arafat ve Müzdelife dışında iki namazı birleştirerek kıldığı da olmuştur. Sâlim İbn Abdillah babasından şöyle nakletmiştir: “Rasûlullah (s.a.s) sefere acele ettiği zaman akşam namazını geciktirerek, yatsı ile birlikte kılmıştır.” (Müslim, Müsâfirîn, 45) Yine Muaz İbn Cebel’den rivâyete göre, o şöyle demiştir: “Hz. Peygamber ile birlikte Tebük seferine çıktık. Allah’ın Rassûlü, öğle ile ikindiyi birlikte, akşamla yatsıyı da birlikte kılardı.” (Müslim, Müsâfirîn, 52, 53; Ebû Dâvud, I, 285; İbn Mâce, I, 340) Bu ve benzeri hadisler, iki namazı birleştirmeyi yalnız Arafat ve Müzdelife’de mümkün gören Hanefîler’e göre, Rasûlullah (s.a.s)’ın bunlarda birinci namazı vaktinin sonunda kılmış olduğu, ikinci namazı da vaktinin öncesine aldığı; ancak her iki namazı bir vakitte kıldığı şeklinde anlaşılmıştır. Nitekim Enes İbn Mâlik’tten rivâyete göre, o şöyle demiştir: “Allah’ın Rasûlü güneş tepe noktasından batıya meyletmeden önce yolculuğa çıkacaksa, öğle namazını ikindi vaktine kadar erteler, sonra konaklayarak öğle ve ikindiyi birlikte kılardı. Yola çıkmazdan önce, güneş batıya yönelirse, öğle namazını kılar, sonra yola çıkardı.” (Müslim, Müsâfirîn, 56; Ebû Dâvud, Sefer, 5, H. No: 121 8.) Enes (r.a)’den gelen şu rivâyet daha açıktır: “O, yolculukta acele edince, öğle namazını, ikindi namazı öncesine kadar geciktirir, sonra ikisini birlikte kılardı, akşamı geciktirir, şafak kaybolacağı sırada yatsı ile birlikte kılardı.” (Müslim, Müsâfirîn, 57,58) Burada, birleştirme şeklen olmakta, gerçekte her iki namaz kendi vaktinde kılınmaktadır. Buna Hanefîler’de “sûrî cem (şeklen birleştirme)” denir.

Abdullah İbn Abbas (r.a)’ın naklettiği şu hadis de bunu desteklemektedir: “Rasûlullah (s.a.s), Medine’de korku veya yağmur yokken, öğle ile ikindiyi, akşamla yatsıyı da birlikte kıldı.” İbn Abbas’a, Rasûlullah’ın bununla ne yapmak istediği sorulmuş o şu cevabı vermiştir: “Ümmetine zorluk vermemeyi kastetti.” (Sahih-i Müslim, Terc., IV, 136, 137) Hiçbir İslâm bilgini hazarda, iki namazı birleştirmenin caiz olduğunu söylememiştir. Bu yüzden, yukarıdaki İbn Abbas hadisi, birinci namazın vaktinin sonunda, ikinci namazın da ilk vaktinde kılınması olarak anlaşılmıştır.

Bu konudaki hadisler, Hanefîler’ce namazın şartlarından olan vakte riâyetin gerekliliğini gösteren nassları tahsis edecek güçte kabul edilmemiştir. Yolculukta namazın vaktinden önce cem’i takdim (öne alınarak birleştirme) şeklinde kılınacağına delâlet eden, Hz. Muaz’dan naklen Ebû’t-Tufeyl’in rivâyetinden başka açık hadis yoktur. Bu hadiste şöyle denilmektedir: “Hz. Peygamber Tebük seferinde, güneş batıya yöneldikten sonra yola çıkacaksa, ikindi namazını öğlene doğru öne alır ve öğle ile ikindiyi birlikte kılar, sonra yola çıkardı. Akşam namazından önce yola çıkacaksa, akşamı erteler ve yatsı namazı ile birlikte kılardı. Akşam namazından sonra yola çıkacaksa, yatsı namazını öne alır ve onu akşamla birlikte kıla rdı.” (Ebû Dâvud, Sefer, 5, H. No: 122 0; Tirmizî, Cum’a, 42, H. No: 553,)

İmam Mâlik (ö.179/795) de, Arafat ve Müzdelife dışında iki namazı birleştirmeyi şekil bakımından mümkün görür. O şöyle der: “Yolculuk zorlamadıkça, kişinin seferde iki namazı birleştirerek kılması caiz olmaz. Öğle ile ikindi Arassında kişiyi yolculuk zorlarsa, öğleyi vaktin sonuna kadar geciktirerek kılar, sonra ikindiyi de ilk vaktinde kılar. Akşam namazını da vaktin sonuna, kızıllığın kaybolmasından öncesine kadar geciktirerek bu vakitte kılar. Sonra yatsıyı ilk vaktinde kılar.” (Mâlik, Müdevvene, I, 116 , 11 7) Bu duruma göre, Hanefîlerle Mâlikîlerin görüşü cem’-i salât konusunda birleşmektedir.

Abdullah İbn Abbas şöyle demiştir: “Ben, Nebî (s.a.s) ile birlikte öğle ile ikindiydi sekiz ve akşamla yatsıyı yedi rekât olarak kıldım.” Ebû Eyyûb; “Sanırım bu, yağmurlu bir gecede olmuştur” demiş, İbn Abbas da; “Olabilir” karşılığını vermmiştir. Amr da der ki: “Ben, Ebû’ş-Şa’sa’ya şöyle dedim: Sanırım Hz. Peygambber öğleyi ertelemiş, ikindiyi öne almış, akşamı ertelemiş yatsıyı öne almıştır.” O, “ben de öyle sanıyorum,” dedi.” İbn Abbas şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.s), korku ve yolculuk olmaksızın öğle ile ikindiyi, akşamla yatsıyı bir arada kıldı.” Müslim’in bir başka rivâyetinde; “Korku ve yağmur olmaksızın…” denilmiştir.( Buhârî, Mevâkît, 12 ; Müslim, Misafirîn, 49, 50, 54; Ebû Dâvud, Sefer, 5; Nesâî, Mevâkît, 47; Mâlik, Muvatta’, Sefer, 5)

Sonuç olarak, Hz. Peygamber döneminde Veda haccı dışında yolculuk, hastalık, şiddetli yağmur ve benzeri darlık zamanlarında da öğle ile ikindi ve akşamla yatsı namazlarının birleştirerek kılındığı dikkate alınarak, alışkanlık haline getirmemek kaydıyla, dinen geçerli bir özrü olanın bu kolaylıktan yararlanması mümkün ve caiz olur.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN, İslâm İlmihali