Esselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû!
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Dünyada ve ahirette, Yüce Allah hepinizin yüzünü ak ve bahtiyar eylesin.
“Allah Teala’nın bir meleği vardır, bu melek ‘Ya Erhamerrahimin’ diyen kimseleri takip eder. Bir kimse ’Ya Erhamerrahimin’ kelimesini üç defa söylerse melek: ’Ya Erhamerrahimin olan Rabbin sana yöneldi, ne dileğin varsa iste.’ der. ” Hadis-i Şerif (Hakim, Müstedrek, 3/95)
Ebû Ümâme (r.a)’dan rivayet edilen bir hadiste, Peygamber Efendimiz (SAS) şöyle buyurmuştur:
İnne meleken müvekkelün bimen yekùlü yâ erhamer-râhimîn. Femen kàlehâ selâsen, kàle lehül-melek: İnne erhamer-râhimîne kad akbele aleyke fesel.
“Şüphesiz, ‘Ey merhametlilerin en merhametlisi!’ diyen bir meleğe, bu ifadeyi üç kez tekrar eden kişiye, melek şöyle der: ‘Gerçekten merhametlilerin en merhametlisi senin üzerine geldi, o halde selam ver.'”
Sadaka rasûlüllàh, fî mâ kàl, ev kemâ kàl.
Bu müjdeli bir hadis-i şerif. Peygamber SAS buyuruyor ki:
Yâ Erhame’r-râhımîn sözünü üç kere söyleyen kimseye; onunla meşgul olmakla vazifelendirilmiş bir melek vardır.
İnne meleken müvekkelün “Bir melek vardır, vazifelidir.” Bimen yekûlü yâ erhamer-râhimîn diyene cevap vermekle, onunla meşgul olmakla görevli bir melek vardır. Femen kâlehâ selâsen “kim bu sözü üç defa söylerse” kâle lehül-melek “bu görevli melek, -tayin edilmiş melek- bu sözü söyleyen mü’min kula der ki” İnne erhamer-râhimîn, kad akbel aleyke Erhamür-râhimîn “hiç şüphe yok ki sana teveccüh buyurdu, sana yöneldi” fesel “iste bakalım ne isteyeceksen!” buyurur.
Bu bir müjdeli hadis-i şerif. Biz dualarımızın kabul olmasını isteriz. Allah-u Teâlâ Hazretleri bizim isteklerimizi bizlere ihsan etsin diye dileriz. Ama bunu nasıl sağlayacağız?Sevgili Peygamber Efendimiz tarafından bu hadis-i şerifte elimize bilgi verilmiş, sunulmuş oluyor.
Biliyorsunuz, “Yâ erhamer-râhimîn” sözündeki erham, merhameti en çok olan demek. İsm-i tafdil sîgası; nasıl ekber en büyük demekse, erham da merhameti, rahmeti en çok olan demek. Râhimîn de merhamet edenler, acıyanlar demek. “Yâ erhamer-râhimîn” dediği zaman insan ne demiş oluyor?.. “Ey acıyanların, merhamet edenlerin, rahmeyleyenlerin en merhametlisi olan Rabbim!” demiş oluyor.
Bu çok önemli bir sözdür. Cenâb-ı Mevlânın merhametine, rahmetine teveccüh etmiş oluyoruz. Ona yönelmiş, ondan boyun büküp isteme durumunda olmuş oluyoruz. Bu sözden Allah-u Teâlâ Hazretleri hoşnut olur, çok sever. Bunun için bir melek tayin etmiş. Bir insan bunu “Yâ erhamer-râhimîn!.. Yâ erhamer-râhimîn!.. Yâ erhamer-râhimîn!..” diye üç defa söyleyince, o zaman o melek ona der ki:
“Tamam! Erhamür-râhimîn olan Rabbin sana şimdi teveccüh buyurdu, yöneldi. İste bakalım ne isteyeceksen! Hadi bakalım muradını söyle, isteyeceğini iste!” der.
Melek ona teşvikkâr olarak böyle hitap eder, söyler. Meleğin böyle söylemesi çok güzel bir durum.
Onun için niyazı olan, muradı olan, isteği olan kardeşlerimiz bu müjdeli hadis-i şeriften istifade etsinler. Bu “Yâ erhamer-râhimîn!” sözünü üç defa söyleyip, ondan sonra da isteklerini, dileklerini Cenâb-ı Mevlâ’ya arz etsinler.
Tabii biliyorsunuz dua eden insanların yapacağı işleri… Kendisine dua edebilir. Anne babasını duadan unutmaması lâzım! Mü’min kardeşi için dua ederse, mü’min kardeşi için dua ettiği zaman onun duası daha da geçerli ve daha çok faydalı olur. O bakımdan bu kelimeleri hatırınızda tutun ve dua ile meşgul olun! Çünkü dua da ibadettir. Hattâ ibadetin özüdür, esasıdır, çok kıymetli bir şeklidir. Çünkü insan Rabbinin varlığını, birliğini kabul etmiş olarak, onun her şeyi vereceğini, duaları kabul edici olduğunu, dilekleri onun ihsân edeceğini bilerek yönelmiş oluyor.
Onun için dua çok değerli bir ibadettir. Dualarınızı “yâ erhamer-râhimîn!” diyerek sıralayın! Tabii Peygamber SAS Efendimiz’e salât ü selâm da getirirseniz, daha güzel olur. Çünkü, başında ve sonunda salât ü selâm getirilen dualar reddolunmaz.
Bir de burada metnini okumadık ama, daha başka bir yerde geçen bir hadis-i şerifi de bu münasebetle size nakletmek istiyorum. Bu “Yâ erhamer-râhimîn!” niye bir defa denmeyip de üç defa deniliyor diye…
Hadis-i şeriflerde böyle üç defa söylemek tavsiye edilmiş, teşvik edilmiş. Tabii bir defa söyleyince, “İsteği bakalım candan mı, isteyen kararlı mı, yoksa şöyle bir dudağının ucuyla isteyiverdi mi? Arzusu gelip geçici mi, yoksa ısrarlı mı?” tam belli olmuyor. Bir defa daha söylüyor, bir defa daha söylüyor ki, böyle üç defa söylemek çok istekli, çok ısrarlı olduğunun göstergesi oluyor.
Bu üç defa söylemekle ilgili bir hadis-i şerifi nakletmek istiyorum. Tabii çok memnun olacak dinleyenler.
Şeyh Sa’dî-yi Şirâzî diye İranlıların çok meşhur büyük bir hakîm, feylesof şairi var. Çok sanatı yüksek, çok değerli bir kimse… O da Gülistan’ına almış. Muhtelif hadis kaynaklarında da var. Diyor ki Peygamber Efendimiz bu hadis-i şerifinde:
Günahkâr, kusurlu, pür-hatâ bir kul, elini Cenâb-ı Mevlâ’ya açar ve gönlünü, yönünü döndürür ve “Yâ Rabbî!..” der. Allah-u Teàlâ Hazretleri onun “Yâ Rabbî!” demesine nazar buyurmaz. Çünkü günahlı, çünkü suçlu, çünkü hatâları çok.
Sonra kul yine devam eder, tekrar “Yâ Rabbî!..” ey benim Rabbim! der. Cenâb-ı Hak yine nazar buyurmaz; çünkü kabahati, kusurları çok…
Ama üçüncü defa, “Yâ Rabbî!..” diye tekrar söyleyince, o zaman Allah-u Teâlâ Hazretleri meleklerine der ki:
“-Ey meleklerim, şahit olun, ben bu kulumu afv ü mağfiret eyledim!”
Hattâ hadis-i şerifin müteşabih kelimelerinden bir cümle var: Kad istahyeytü min abdî ve leyse lehû rabbün gayrî “Ey meleklerim, ben bu kulumdan utandım. Onun benden başka Rabbi, mevlâsı olmadığını bildiği halde ve bana ‘Yâ Rabbî!.. Yâ Rabbî!.. Yâ Rabbî!..’ diye yöneldiği halde, ona icabet etmemekten ben utandım ve onu mağfiret ettim.” Buyuruyor.
Şeyh Sa’dî burada cümleyi yapıştırmış, diyor ki: “Şu Mevlâ’nın keremine, lütfuna bakın ki, günahı kul işliyor, yapıyor; ama Allah affetmemeye utanıyor.”
Tabii asıl utanması gereken kul! Çünkü hatâlı, çünkü günahkâr, çünkü suçu, kabahati çok! “Ama öyle ısrarlı isteyene vermemek benim şânıma yakışmaz!” diye Cenâb-ı Hak, “Ben kulumdan utandım. O benden başka mevlâsı olmadığını bildiği, bana yöneldiği halde ben ona cevap vermezsem olmayacak. ben onu afv ü mağfiret ettim. Şâhid olun, onu bağışlıyorum.” der.
Demek ki, “Yâ Rabbî’yi Ya Erhamer-râhimîn!” sözünü tekrar tekrar söylemek lâzım ve ısrar etmek lâzım! Duada ısrarı seviyor Allah-u Teâlâ Hazretleri…
“Acaba ayıp olmaz mı? Çok ısrar edersek edepsizlik olur mu?”
Hayır. Allah-u Teâlâ Hazretleri duada ısrar edilmesini seviyor. Kendimiz için, anne babamız için, çoluk çocuğumuz için, müslüman kardeşlerimiz için, ümmet-i muhammedin hâl-i pür-melâli düzelsin diye, dertlerine çareler gelsin diye dua edelim!
Çeşit çeşit iletişim araçları da geliştiği için, her yerden acılı şeyler duyuyoruz. Her yerdeki müslüman kardeşlerimizin duaya ihtiyacı var. Kimisi müslüman annenin babanın çocuğu ama İslâm’ın güzelliğini unutmuş. Gafil, câhil ömür geçiriyor; o bir fenâ durum…
Kimisi iyi durumda, namazlı niyazlı, fakat düşman tepesine binmiş, eziyor, zulmediyor; o da bir başka fenâ durum…
Kimisi yoksulluktan ıstırap çekiyor. Öteki ülkeler çalışmışlar, gelişmişler. Halkına hizmet eden yöneticiler, belediyeciler, memurlar, zenginler, halkla ilgili işleri yapanlar güzel çalışmalar yapmış; bakıyorsunuz her taraf çok güzel. Çok dua etmek gerekiyor. İşte duanın anahtarı, işte alemlerin Rabbi, erhamür-râhimîn Mevlâmız duaları kabul edecek. Hattâ hatamıza, kusurumuza, günahımıza bakmayacak; ne kadar güzel…
Allah-u Teâlâ Hazretleri bize insaf versin. Müslüman kardeşlerimiz için dua da mı edemeyiz?.. Hiç bir şey yapmıyoruz. Para harcamıyoruz, koşuşturmuyoruz, fiilen hizmet ortaya koymuyoruz diye, artık başka bütün yollar kapanmış mı oluyor? Hiç olmazsa dua da mı edemeyiz?..
“Ben fakirim, ben acizim, ben ihtiyarım, ben gidemiyorum… Bosna’ya yardım edemiyorum, Kafkasya’ya yardım edemiyorum, Orta Asya’ya yardım edemiyorum, Keşmir’e yardım edemiyorum, Endonezya’ya yardım edemiyorum, Afrika’ya, Somaliye yardım edemiyorum.
E dua da mı edemeyiz?.. İşte bak, Allah-u Teâlâ Hazretleri duaları kabul ediyor.
Sonra insan bir şeyi böyle dua edip isterken, isterken kabul olduğunu anlayamıyor ama; aradan bir zaman geçiyor, bir zaman geçiyor, bir de bakıyorsunuz, Allah o dua ettiğiniz şeyi yapmaya size fırsat da vermiş. “Allah, Allah!..” diyorsunuz, şaşırıyorsunuz; “Haa, ben bunun duasını yapmıştım ama, kabul olmuş, aradan biraz zaman geçti, Allah nasib etti.” diyorsunuz.
Tabii Allah-u Teâlâ Hazretleri bazen anında verir, bazen belli bir zaman sonra verir. Hikmetinden sual olunmaz, sebebi bilinmez. Niçin geciktirdiğinin muhakkak sebepleri, hikmetleri vardır.
Onun için, “Ben dua ediyorum, ediyorum da, henüz daha duamın sonucunu görmedim!” diye de düşünmemek lâzım! O da yanlış, o da ayıp, o da suç, o da eğri bir düşünce. Ne yapmalıyız?. Duaya devam etmeliyiz.
Hepinize Cenâb-ı Hakk’ın rızası yolunda güzel güzel ömür sürüp, ibadet edip, hayırlı işler yapıp, fâideli olup; arkada hayırlı evlâtlar, hayırlı eserler bırakıp, hayır hasenat müesseseleri bırakıp; Allah’ın huzuruna sevdiği, razı olduğu kul olarak varmayı temenni ederim, dilerim.
Ömrünüz uzun olsun, akıbetiniz hayr olsun. Dünya ve ahiretiniz ma’mur olsun. Cenâb-ı Hak cümlenizi cennetiyle, cemâliyle taltif eylesin.
Esselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtühü!